boğa boynuzunda dengeli duruş

Siyah mı yoksa beyaz mı?

onun aslında çok kırılgan bi ruhu vardı.hırçınlığı,bazen kimsesizliği,sessizliği hep bu nedenleydi.asla birine ait hissetmedi kendini.yabancı olduğu bu duyguyu ilk defa tadıyordu.belki de içten içe korkuordu bu aitlikten.kaçmak istiordu ama bi o kadar da yakınlaşmak...daha önce hiç bu kadar sarılmamıştı.ruhuna hapsetmişti benliğini.ona gün ışığını göstermek istedim.emeklerime değdi.sevmişti benliğini ve ruhunu özgür bırakmayı.belki de ilk defa beynindeki hayaletlerini altetmişti.bunun galibiyetiyle hayal kurabilmeyi öğrendi.gerçekliğin o yoruculuğundan ve acımasızlığından bi süre soyutladı kendini.fakat yetinemediği bişeyler vardı.şimdiye kadar hep gizlediği kendini bulmak istiordu bu defa da.zaman zaman iç dünyasında yansımasıyla çok karşılaştı.ama emin diildi.şimdiye kadar hiç tanışmadığı kendini ilk defa bu şekliyle görüordu.belki de özü buydu.temelin de hep bu vardı.ama dedim ya duvarlar örüp hapsetti onu bunca zaman.korumak isterken usul usul yok ettiğinin farkına varamadı.

şimdi gerçekten hissediordu.yeni tanıştığı bu kişi artık yabancı diil kendi ruhu olmuştu.mutluydu bu yenilikten.zincirleri kırıp özgür kalmak onu hafifletmişti.artık kelimelerle de ifade edebiliordu kendini.daha önce hiç bir anlam yüklemediği ses tonu şimdi serenat yaparcasına dudaklarından süzülüordu.hep böle yaşayabilirdi.sığınabilirdi en sevdiği kucağa.fakat ürkek tavrı hep bi köşede bekliordu.en ufak bi incitmede kabuğuna gömülüp hırçınlaşıordu.kendine,çevresindekilere,en sevdiğine zarar vermekten çekinmiordu işte o vakitlerde.peki durulup pişman olmuomuydu? hem de nasıl.kalbi sızlıordu en derinden fakat kelimeleri anlamını yitiriordu af dilemek için.

şimdi sen benim için bazen koca bi adam bazen de acıyan yerini söleyemeyen bi bebek.ama her ikisinde de ruhunu gizleyemeyen bi acemisin.çünkü biz o ruhu beraber keşfettik ve beraber büyüttük...

iki gün önce gereğinden fazla bunaldım ve biraz nefes alabilmek için apartmanın aşşağısına indim.karınca istilasına uğramış şeker parçası gibi sitenin içi çocuk kaynıo.bi duvarın üzerine oturup uzun süre onları izledim.inanılmaz dünyalarına ve hayal güçlerine uzaktan baktım.

istedikleri anda basit bi taş parçasını masaya çeviriolar yada kitaba yada tabağa :) öle detaycı ve zor kurallarıda yok bu küçük dünyalıların.onların gezegeninde yaşamanız için çok fazla şeye ihtiyacınız yok.biraz kum, biraz çakıl,biraz sopa parçası ve en önemlisi 5-6 yaşında olmak yeter de artar bile...kafalarından ve anında uydurdukları o evcilik senaryoları değme dizilere taş çıkartır cinsten.entrika,savaş,sevgi,gizem ne ararsanız var :) en ciddi kavgalarına bile bi sopa parçası sebebiyet verio.

ne hissettiklerini veya o an kafalarından ne geçirdiklerini kestirmek mümkün diil.düştükleri için zırıl zırıl ağlarken bi anda ayağa kalkıp koşuşturan çocukların peşine takılabiliolar.yani hissettikleri acı bile çok sıradan.en sevmedikleri cümle ''baban geldi yemeğe oturucaz,çabuk eve gel'' olmalı :) onun haricinde de bişeyi kafaya taktıkları yok zaten!!!!

böle bi dünyada yaşadıkları için bazen çocukları kıskanıorum.evet bi zamanlar ben de o dünyadandım ama dedim ya bi zamanlar...bilmiorum belkide 50 yaşıma geldiğimde,kendimi deşarj etmek için 20'li yaşlardaki gençlerin dünyasına uzaktan bakıcam.bu sanırım hiç bitmicek olan kısır bi döngü.aslında bu işin püf noktası yaşadığımız anın kıymetini bilmek.çocukken bi gün o dönemlerime özlem duyabileceğimi kestiremiodum haliyle.şu anda öle.hayatın iniş çıkışlarından bazen yoruluorum,isyan ediorum,hatta yeter diorum ama sanırım bu yaşları güzel kılan yaşadığımız gelgitler,duygusal bunalımlar.eminim ben yaşlanınca aşklarımı,terkedilişlerimi,kaybedişlerimi,hayal kırıklıklarımı çok özlicem ve o yaşlarda tatlı bi gülümsemeyle anıcam yaşadıklarımı.

teomanın güsel bi parçası...beni aldı fırlattı

yüzme bilmeden daha
deniz görmeden
hiç güneşte yanmadan
şimdi ölmek istemem
bir kalbi sarmadan
aşkı tatmadan daha
onla sarhoş olmadan
hiç sevişmeden daha
şimdi ölmek istemem
daha hiç gülmeden
çoban yıldızı
sen benle kal
çoban yıldızı


yolumu kaybediorum çoban yıldızı.hadi kaldırdım kafamı.sana diktim gözlerimi.yön ver bana çoban yıldızı...

aşk !!! ne olursa olsun dön,kaç,gitme ama gel bir sebepten gir dünyama.tenimden geç,ruhumu del,beni yok et ama gel otur yanımda.ölümü yok say,uzaklığa meydan oku,beni büyüle ve vazgeçme dokun bana...gözlerim ol,hislerim ol,kokum ol,tüm bedenim ol bir sebep bul işte.gitme,kal ruhumla ona eş ol !!!

çıkmaz sokak sapaklarına serdiğim umutlarım var benim.
şehrime aşktan sonra en anlamlı sürülmüş lekelerim var.
renk renk çaresizliklerim,
ebat ebat düşlerim var.
şimdi söyle bana,
sen mi öldün içimde...
yoksa ben mi doğdum seni her öldürüşümde.
gittin de bitti mi herşey?
gittin de yarım mı kaldım ben?
sen yalnızca kendini avuttun hayat.
sen yalnızca kendinle dalga geçtin.
sana öyle acımasız imzalar attım ki,
başımı ellerimin arasına aldığımı düşündüğün anlarda.
en sıkı tuttuğum zamanlarda bile,
sen düşmek üzere sanırken işledim ben kendimi sana.
içinde ben olan umutlar sereceğim dedim ruhuma.
çıkmaz sokak sapaklarına umutlar doğuracağım dedim.
benim işte.
inadım,
inadına,
buradayım...

ewet hayallerimin farkındayım.hem de gerçeklerimden daha çok hissettiriolar bana kendilerini.ama bundan bi şikayetim yok.onlar olmadan yaşadıklarım yavan bi tad bırakıo damağımda.bazen gelip tam merkezine oturuolar hayatımın,bazen de uzaktan beni izliolar.bense onları her gece uykuya dalarken yanıma çağırıorum.bi süre kendi gezegenimi kuruorum hayallerimle.herşeyi istediğim renge boyuorum,herşey istediğim gibi kokuo,zamanı sözlüğümden çıkartıorum...ama bunları yaparken gerçekleri öksüz bırakmıorum.hayallerimi,bi gün o gerçeklik tahtında oturması umuduyla özgür bırakıorum.gönüllerince dağılıp,dolaşıolar benim gezegenimde.gözlerimi açtığımda hayallerimin farkına varıorum.sonra bi bakıorum ki ben gerçekten bu dünyada yaşıorum :)

sıfır bir değer değildir,bi sayı bile değildir.anca başka bir sayının yanına gelince değer yaratır.tıpki sevda gibi...sevdanın da tek başına bir değeri yoktur.ille de biri olmalı.sıfır ne kadar çoksa sayı o kadar çoğalır.sevda ne kadar çoksa,insan o kadar çoğalır,büyür!!!

biri dese ki;sevdamı al kendine ekle.bir ömürle çarp,sonra sonsuza eşitle.yine değeri sıfır mı olur senin için?

benim hala umudum var
isyan etsem de istediğim kadar...

sabah sabah mfö'nün bu parçasıyla uyandım.bu aralar zaten kendimi düşünmeye vermiştim.olur olmadık ne varsa herşeyi irdeliodum :) bu parçanın da etkisiyle beynimin sabah egzersizine başladım.

hakkaten ya şöle bi bakınca cidden bizim de hala umudumuz var(mış).yoksa buralarda ne işimiz olur dimi?bazen bu umutların tükendiği veya unutulduğu oluo.hatta aynaya dönüp kendimize saldırıoruz çoğu kez.ama yine de vazgeçmioruz.şahsen ben diretiorum.yorulduğum olmuo mu? hem de nasıl...ama içimden bi ses beni o umuda doğru iteklio.hatta ben diretince saçlarımdan tutup sürüklüo.işte bu iç sesimi en çok sevdiğim anlardan bi tanesi.ara sıra zararı da dokunmuo diil.kendi kendime konuşa konuşa iç sesime hükmedemez oldum :)

yani demem o ki hayat varsa umut da vardır.biz daha tüketmedik.bu gidişle de tükenecek gibi değil.haziran,temmuz,ağustos,eylül derken işimiz allah'a ve sağlık bakanlığına kalmış :D

sonra bir otobüse binersin.otobüs seni kaçtığın şehre geri götürsün die...kuzu kuzu binersin o otobüse...ayakların,geri çeker sanki seni...beynin ise başka yere...

sonra bindiğin otobüs,gecenin bir saatinde mola verir.otobüsün mola verdiği yerin hemen yakınında,sislere gömülmüş bir orman vardır.bir an ormana doğru koşmak,içinde kaybolmak istersin.ama yapamazsın...otobüs yolcularını geri toplarken,sislere gömülmüş ormanda kalır düşlerin.bir an kalbin çok acır.bundan böyle hayatındaki herşeyin aynı olacağını düşünürsün.

çünkü nereye gidersen git,elbet bir gün dönersin.gittiğin yerde seni kimse tanıyamaz,döndüğün yerde de ya eksik sevilmişsindir yada yanlış...bırak,biraz daha uyusun içindeki yabancı.şehre daha çok var...

yenitürkünün güsel bi parçasıydı bu...sözleri de çok şefkatliydi;

bana bir masal anlat baba
içinde bütün oyunlarım
kurtla kuzu olsun şekerle bal
baba bir masal anlat bana
içinde denizle balıklar
yağmurla kar olsun güneşle ay
anlatırken tut elimi
uykuya dalıp gitsem bile
bırakıp gitme sakın beni


keşke babam bana hala masallar anlatıo olsaydı.her masalın sonu da mutlu bitseydi...gerçeklikten,mutsuzluktan,yanılgıdan herşeyden uzak benim hayallerim süsleseydi o masalı.uyandığımda gözümü yine kendi masalıma açsaydım.her uçurumun kenarında bir el bekleseydi beni tutmak için.yada en yüksekten düşsem bile üzerimdeki tozu çırpıp yoluma devam etseydim.masal bu ya; kaybetmek olmasaydı,her mücadele o yorgunluğa değseydi.

acaba bu hayatın gerçek masalında da kurda yem olmaktan kurtulabilecekmiyiz yada iyi bir melek bize de bir gün sihirli sopasını değdirecek mi?

hadi baba şimdi bana güzel bi masal anlat ama bu defa içinde sadece benim hayallerim olsun ;)

mutluyken bişiler yazmak gelmio içimden.böle sessiz sakin köşeme çekileyim ve kendi kendime mutluluğun tadını çıkartayım.içimden bi ses dio ki pek uzun sürmez bu :) yani aslına bakarsak içimdeki ses diil de yaşamışlığın getirdiği bi tecrübe diyelim.benim hayatımın işleyişi böle.zirveye çıkartan bi mutluluk bi kaç gün sonra yerin dibine sokan bi mutsuzluk !!!! sanırım yavaş yavaş bu tempoya bünyem alışıo.giderek reaksiyon vermemeye başladı çünkü :)

bi insan nasıl bu kadar etkili olabilir ki duygu iniş çıkışında?yani onunla yaşanan sorunsuz bi günün bitiminde yorgunluk bile hissetmiorum.hatta sorunlara daha mantıksal çözümler bulabiliorum.tabi bunun bir de diğer yüzü var.atışmalar ve kavgalar da pek hafif yaşanmıo benim hayatımda.bazen ne varsa kırıp dökülüo,toplarken daha çok yıpratıo falan filan.

oysa ben bambaşka bişi yaşamak isterim.herkesten gizli,kimsenin bilmediği...bilenlerin de bilmezden gelerek rahatsız etmediği bişiler.kendime bile açıklamaktan korktuğum şiddetli bi duyguya kapılmak isterim.bi başkalarının yorumundan,tepkisinden,öfkesinden uzak.sadece istioru(z)m die.bi daha böle bişey yaşayamamanın gerçekliğinden korkarak dolu dolu harcayabilmek zamanı ne özgürce bişey.

konuyu çok dağıtmışım.eminim bi kaç gün sonra bi kelimenin oyununa gelip yanlış anlaşılıcam yada yanlış anlıcam.veeee pofff herşey yine bi fırtına.sonra o hengamede bul kendini bulabilirsen.oysa ben artık ne kendimi ne de mucizemi kaybetmek istiorum.bu uzay boşluğunda bi toz bulutu gibi sıradan,kendi halimize yaşamaktan başka bi amacım olmasın istiorum.belki de çok şey istiorumdur.ama olsun isteyenin bi yüzü kara vermeyeni allah bildiği gibi yapsın :)

sabahın 8:30 unda uyandırıldım.bu benim için inanılmaz erken bi saat.zaten gece disco kralına takılmışım,tlf görüşmem olmuş.uykum geldi geliyor derken saat 3 oldu.neyse annemin o nazik uyandırışıyla gözlerimi açtım.ama ben de bi afra bi tafra.pazar pazar ne fethiyesi ya die yataktan bi çıkışım var ki görmelisiniz.kalktım zorla bi duş aldım hadi bakalım düştük yollara.yol boyunca arka koltukta uyudum.tek çocuk olmanın en güzel yani arka koltuğu özgürce kullanabilmek sanırım :D ara ara gözlerimi açıp etrafa baktım.toroslar,maki falan...ilkokul da okunan yaz hikayeleri gibi oldu bu ya :) her nese 2 saat sonra fethiyedeydik.millet yazı getirmiş valla.limana iner inmez deniz kokusu doldu ciğerlerime.tüm yatlar ve gemiler yaza hazır turistleri beklio.tabi benim gözüm hep mağazalarda :) sanki hiç bi yerde mağaza gezmiorum ya!!! liman boyunca bi yürüyüş yaptık.pansiyonlar,apart evler ne şirin ya.insanı hemen hayal dünyasına atıo.ayak üstü ben de kurdum güsel bi hayal.kaçırırmıyım bu fırsatı ;) deniz kenarında bi cafede oturduk ve biraz dinlendik.bu tarih de çok da canlı diildi fethiye.belkide durum ve şartlar bana böle hissettirdi.eee zmn epey ilerledi.karınlar acıktı.bence bi ızgara balığı hakettik :)yöresel bi havası olan balık restaurantına girdik.saklıkent yolu üzerinde.tahtatan yapışmış bi köşk ve üzerinde sayısız puf minder.ohhh ayakları uzata uzata doyurduk karnımızı.ama ben sıkıldım ve bu kadar oksijen yordu beni.hadi evimize dönelim dimi ama?dönüş yolu rotamıza girdik yemekten sonra.yolcukulkarda uzun süre oturmak hep beni sıkar.aklıma yılmaz erdoğanın ilginç bi fikri geldi.yüzeysel baktığında çok sıradan gelen bi durum aslında bize doğuştan verilen bi özellikmiş ve bu özellikte insanların gizli becerilerini ortaya çıkartırmış.mesela yılmaz erdoğan ailenin ortanca çocuğu imiş.abisi bişi yapınca ''o büyüktür yapar'' diolarmış.küçük kardeşi bişi yapınca ''o küçüktür yapar '' diolarmış.kendisi için böle ekstra bi durum hiç söz konusu olmamış.yılmaza tanınmayan bu hoşgörü onu yazmaya itmiş.bölelikle yazma konusundaki becerisini keşfetmiş.bu konuyu düşünürken acaba benim gizli yeteneğim ne die geçti aklımdan.ne zaman hangi durumda ortaya çıkacak acaba.olsa şimdiye kadar keşfedilirdi die üzülmedim de diil :) hem benim öle özel bi durumum yok ki.evin tek çocuğuyum,kendimi içe kapamam için bi sebep yok.ama araştırmalarım devam edio :) ölmeden bi yeteneğimi bulup çıkartıcam ve bu konuda gerçekten çok ii olucam.ne iddialı bi cümle oldu bu ya :)

ohooo ben bunları düşünürken yol bitmiş ve apartmanın önüne gelmişiz bile.bi pazar günü de böle bitti bitiyor.hiç bişey yapmamış gibi görünsem de epey yorulmuşum.net başında biraz etrafa göz gezdiriorum.bu yorgunlukla konuşmaya takatim yok.dudaklarımı birbirine yapıştırdım oturuorum.bu durumda yapılabilecek en ii şey yazmaktı....

ya unutmuşum.posta kukusu arkadaşımın blogunda bi şiir görmüştüm sunay akına ait.hoşuma gitti ve çalmak için izin istedim.o da bana bu alıntının alıntısı için hoşgörülü davrandı.çalmama izin verdiği için teşekkür ederim.nese şiire gelelim ;

ÇUKUR
Bilerek mi yanına almadın giderken
başının yastıkta
bıraktığı çukuru


Güveniyordum
oysa ben sevgimize
vapur sikelesi
yada tren istasyonundaki
saatin doğruluğu kadar


Beni senin gibi
bir de annem terketmişti
ki göbeğimde durur
onun yokluğundan
bana kalan
çıkuru...

Sunay AKIN

veeeeeeeeeeee yine ben.yenilendim,tazelendim ohh misss.yok aslında bi değişiklik olmadı.ama ii hissediorum kendimi.blogumdaki bu kara sayfada neyin nesi ya? kalsın bari,değiştirmekle uğraşamam şimdi.zaten bu aralar o kadar renkli görüorum ki etrafı o siyahlık umrumda bile diil :) açtım beyaz showu ,hande yener yine o garip hareketli dansını yapıo,ben de hareketleri anlamakla uğraşıorum.bi makarna suyu koysam ii olcak.arada bir de olsa acıktığımı hissediorum ki bu cümleyi her zaman kurmam ben :) hazır acıkmışken bu fırsatı kaçırmamalı.gece uzun,uykum da yok!!! makarnamı yerken tvye kitlenirim.seviorum bu rahatlığı ben ya.kendimle uğraşmayı,bol bol kendime zaman ayırmayı seviorum.kısıtlı zamanlar kasıo beni.o günlerde 24 saat bile yetmio yapacaklarım için.zaten şu aralar demleniorum.kıvama gelince koşuşturmaca başlıcak.ama daha zaman var.nerden geldim ben bu ciddi konuya.oysa hande yener kıvranıodu dans edicem die ben de onun dalgasını yapıodum.zaten şarkı da bitmiş,reklama girmiş.off biri gelsin şu makarna suyunu koysun.bi zahmet sosunu da hazırlasın.ben kendim tabağa koyup yiyebilirim sanırım :) yani tam emin diilim. eğer yiyemezsem biri gelsin benim yerime yesin işte.gece gece çenem açıldı.hatta saçmaladım.

neyse ben hande yener gibi dans etmeye çalışıcam.öğrenirsem müjdeyi veririm.gerçi spastik olmam lazım o hareketleri yapabilmem için ama yine de denicem :) artık gitmeliyim.işim çokkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk